Zekâ, sıfır yaşından insanın ölümüne kadar varlığını devam ettirir. Öyle ki, delilerde bile mevcuttur, zira delilik, akılla ilgili bir meseledir. Zekânın sıfır yaşından itibaren mevcut olması, aynı zamanda aklın teşekkül sürecinden önce olduğunu ve o sürece katkıda bulunduğunu da gösterir.
Zekâ; akılsız idrak ve keşif melekesidir. Aklın idrak ve keşif mahareti, nizamîdir. Bu sebeple, aklı zekâsından geri olanlar, mesela dehaların erken yaşları, ütopist, hayalperest gibi tariflere muhatap olur. Zira zekânın akıl ötesi keşifleri “nizamî” mahiyet taşımadığı
için “mâkul” görünmez. Zekâsına muadil akıl inşâ edemeyen dehalar faydalı olamamış, halk da onları “deli” olarak yaftalamıştır.
Zekâ, aklın teşekkülünden önceki tefekkür merkezimizdir. Zekânın akıl dışı (ve akıl ötesi) tefekkür faaliyetini, aklı inşâ ederek nizami bir çerçeveye alır ve faydalanılabilir hale getiririz. Bu sebeple esas olan aklın
inşâsıdır; hem insanda hem de makinede…
“Sunî Akıl” inşâsını mümkün kılacak temel ihtiyaçlarımız şunlardır; insan zihninin haritası, aklın bünyesinin haritası, insanlığın sahip olduğu bilgi yekûnunun haritası ve aklın faaliyet usûlü…” Bunların dışındaki temel ihtiyacımız teknik altyapıdır.