Komik, eğlendiren, hareket veya ifade, kisinin hosça vakit geçirmesine katkıda bulunan her sey, gülmeyi olusturan nesne, yapılan mizah tanımlamalarındandır. Mizah duygusu, hayatın komik ve anlamsız taraflarına iliskin değerlendirme yetisidir. iyi gelistirilmis bir mizah değerlendirmesi için yaratıcı ustalığa sahip olunması gereklidir.
Gelisen teknoloji ve yasam sartları, farklı mizah çesitlerinin ortaya çıkmasına sebep olmustur. Basının gündelik yasamda yerini almasıyla insanlar yazılı mizahla tanısmıslar. Sözlü mizah ise ikinci plana itilmisti.Yazılı mizahla taklitçi tipler, gülünç hareketlerle eğlenen topluluklar islevlerini yitirmis, mizahçılar yazar ve çizer olarak basın yayın organlarında çalısmaya baslamıslardır. Karikatür basının toplumda yaygınlasmasıyla zaman ve mekâna göre çok farklı tanımlamalar yapılmıs ve bu tanımlamalar farklı anlayısların farklı sanat kuramlarının kaynağı olmustur.
Yazılı mizah yasanılan çağ ile paralel olarak gelisim gösterirkengörsel mizah ürünleri ise resim, heykel, karikatür ve grafik sanatları içine alarak aynı doğrultuda yasanılan çağın aynası olmuslardır.
Mizahın Tanımı
“Mizahın uzun ve üstünde çok tartısılmıs bir tarihi vardır. Aristotales, Platon, Darwin, Descartes, Kant, Hobbes, Freud ve Twain gibi büyük düsünürler, mizahı açıklamaya çalısmıslardır. Latince de “humere” olan mizah, nemli anlamına gelmektedir. Đsim hali “umor”, nemli ya da sıvı anlamındadır. Bu iki kelime, akıcı ve ıslaklık anlamında olan Yunancada hygros kelimesinden türemistir.” (Cavanaugh, 2002: 14).
Ana Britannica’da mizah, dilimize Arapçadan girmis bir sözcüktür ve olayların gülünç, alısılmadık, çeliskili yönlerini yansıtarak insanı söz konusu olaylar üzerinde düsündürme,
eğlendirme, yada güldürme sanatı olarak aktarılmaktadır. Türkçe karsılığı ise güldürüdür. “Bir kısım arastırmacılar ise mizahın tanımında esdeğer fikirde olmamalarına rağmen, gerçekte mizahın tanımlanmasının mümkün olabileceğinde birlesmektedirler” (Khramtsova, 1996: 7). Buradan mizahın tanımlanması ve ölçülmesi zor bir kavram olduğu sonucu
çıkarılabilmektedir. Modern psikologlar, mizahı çesitli sekillerde tanımlamıslardır.
Adams’a göre; komik veya eğlendiren hareket veya ifade, kisinin hosça vakit geçirmesine katkıda bulunan her sey, gülmeyi olusturan nesne, yapılan mizah tanımlamalarındandır. Çoğu insana mizahın ne olduğu sorulduğunda, muhtemelen kendilerini güldüren bir sey olarak anlatırlar. Mizah, genel olarak komik bir dürtüyle baslayan, gülümseme veya gülme
gibi bir tavırla biten, genelde hosnutluk veren bir deneyim olarak görülmektedir (Susa, 2002: 45). Ayrıca mizah, “Eğlendirmek, güldürmek ve birine bir davranısı kırmadan takılmak amacını güden ince alay” olarak tanımlanarak, kökeninde eğlence ve hosgörünün yer aldığı seklinde de tarif edilebilinir.” Hemen hemen bütün toplumlarda mizah bu iki unsur sayesinde sekil kazanabilmis ve temel gelisimini sürdürebilmistir.
Toplumların geçmisten getirerek biriktirdikleri, gelenek ve görenekler, yasam tarzları, tarihleri ile manevi değerleri arasında mizah da vardır ve önemli bir yere sahiptir. Türk toplumu için, Karagözle Hacivat, Nasrettin Hoca gibi mizah ustaları ve mizah oyunları, yüzyıllardır değerini korumaya devam etmektedir. Bugüne kadar pek çok düsünür, mizahın ne olduğu konusunda açıklamalarda bulunmaya çalısmıslar, ancak kesin bir anlasmaya varamamıslardır. Aziz Nesin’e göre mizah, toplumlara, sınıflara, uluslara hatta kisilere göre ayrılıklar gösteren bir kavramdır. Bu durum mizahın pek çok tanımının yapılmasını haklı çıkarmaktadır. Çünkü herkes kendi anlayacağı mizahı tanımlamaktadır. Bilim adamları, filozoflar yada mizahçılar kafa karıstırıcı yönüne dikkat çekseler de mizah, beğeniyi ve
sorun çözmenin vereceği hazzı insanlara vermektedir. “Binlerce yıldır mizah insan hayatının önemli bir parçası olmustur. Bu önemini geçmiste koruduğu kadar gelecekte de koruyacağı düsünülmektedir.” (Fry, 1987: 70). Mizah, hayatın komik ve anlamsız taraflarına iliskin değerlendirme yetisidir. Mizah, noksanlıklarda ve zayıflıklarda dahi gülmenin olusmasını
sağlayabilir. İyi gelistirilmis bir mizah algısı için yaratıcı ustalığa sahip olunması gereklidir. Bazen karsıdaki kisinin eksik yönü anlatılmak istendiğinde de mizaha basvurulmaktadır. Burada karsılıklı hosgörünün de olması gerekmektedir. Bir isçinin isverenine yaptığı espriler, komedyenlerin siyasetçileri hedef aldığı parodiler ya da karikatürler, karsı tarafın mizah
anlayısına sığınılarak yapılmaktadır.
Mizahın Tarihçesi
Batı kaynaklı görüsler, mizahın fonksiyon ve tipolojisinin M.Ö. 4. ve 5. yy.da Yunanistan’a kadar uzandığından bahsetmektedirler. Bu görüsler eski Yunan’da insan vücudunda dört sıvının olduğunu ve bu sıvının ya da mizahın insan sağlığını etkilediğini göstermistir. Bu inanıs Ortaçağ ve Rönesans’a kadar devam etmistir. Sarı sıvı, siyah sıvı, kan ve balgam. Bu
dört sıvı öfke, melankoli, güven, duyarsızlık ve saygı eğilimlerini olusturmaktadır. Mizah, toplumsal sevinçlerin dısa vurulus sekli olarak göze çarpsa da ilk toplu eğlencelerde ve mizah örneklerinde değismeyen bir çatı gözlenmektedir. (Health, 1998: 3).
Hititlerde Purilli ayinleri, Eski Yunan’da Dionysos senlikleri mizah içeren eğlencelerdir. Eski toplumlarda iyi ile kötü sürekli çatısma halindedir. Đyinin sonunda kötüyü yenmesinden dolayı eğlenceler düzenlenmistir. Kötü güçlerin insanlar üzerindeki bıraktığı yılgınlık ve
korkunun yerini, olumsuz durum ortadan kalkınca mizah almıstır. Mizah, kötünün taklidini yaparak nese sağlamıstır. Örneğin, kötü olarak sembolize edilen yılana sarap içirilerek onun sismesi sağlanır ve böylelikle yılanın deliğine girememesi mizahı olustururdu. İnsanlar bunu dinleyerek basarılarını eğlenerek kutlarlar, bağımsız ve güvende olduklarını düsünürlerdi. “Anadolu’da da buna benzer hikâyeler anlatılmıs ve nesilden nesile aktarılmıstır. Farenin kilerde çok peynir yiyerek sismanlaması ve deliğine girememesi, ev sahibinin onu yakalaması fıkraya dönüsmüs, binlerce yıl unutulmamıstır.” (Öngören, 1998: 17).
Dokümanlarda mizahın kullanımı mitolojik Yunan kahramanı olan Oedipus ve Theseus’a kadar gitmektedir. Sadece mizahın kullanımı dokümanlarda değil, günlük yasamın her anında kullanıldığı belirtilmektedir. Oedipus ve Theseus’un yasadığı yıllarda, bilmeceler, mizahla beraber diğer insanları ikna etmek için kullanılırdı. Böylelikle bilgiye ulasma ve onu kavramaya çalısılırdı. “20. yy.’ın ortalarına kadar mizah, bilgi verme, ikna etme, öğretme ve basarılı olmayla ilintilendirilmistir. Ayrıca kisiler arası iletisimde basarılı olmada
etkili olduğu savunulmustur.” (Williams, 1997: 54).
Đlk insanın ne zaman güldüğü veya gülümsediği kesin olarak bilinmemektedir. Arastırmacılar arasında da insanların ne zamandan beri gülme davranıs biçimini kullandığı konusunda anlasmazlık vardır. İnsanoğlu var olduğundan beri çesitli gülme eylemini kullandığını iddia ederken, bazılarıysa bu davranıs biçiminin dilin gelismesiyle ortaya çıktığını savunmaktadırlar (Williams, 1997: 53). Darwin’in primat olarak adlandırdığı ilk insanlar, orangutanlar ve sempanzeler basitçe gülümser davranıslarda bulunmuslar ve dislerini göstermislerdir. İlk çağ boyunca, oyunun, zıtlıkların ve gülmenin örneklerinin gelistirildiğine ve bunun 6,5 milyon yıldan fazla zaman sürdüğüne inanılmıstır. İlk insanların ne zaman güldüğü bilinmese de, gülme sebebinin mizah olduğu arastırmacılar tarafından düsünülmekte ve tartısılmaktadır. (Manning, 2004: 11). Mc Hovec ise ilk insanların konusmadan önce güldüğünü öne sürmüstür. Davranısları komik ve kaba olduğundan, çıkardıkları konusmaya benzer sesler de homurtulu gelmektedir. İlk insanlar muhtemelen düsmanları veya çatıstıkları kisilerin farklılık, zayıf yönleri ve çirkinlikleriyle eğlenmisler,
alay ve taklit etmislerdir. Buradan da bu insanların ilk gülüslerinin sözsüz, mimiklere dayalı ve taklitle olustuğu düsünülmektedir. Ortaçağ döneminde mizah, kilisenin iznine bağlı olarak kullanılmıstır. Ortaçağda inanılan bazı tek tanrılı dinler, mizaha karsı çıkmıs, mizahın istenilen yerde ve sekilde kullanılmaması için yasaklar koymustur. Ortaçağda mizaha yapılan baskı, tek tanrılı dinlerin savunduğu dünya görüslerinden kaynaklanmaktadır. İyi, tek ve sürekli olarak üstün görülmekte, kötü ise her zaman olumsuz düsünülmektedir. Bu kalıpların dısına çıkılmamakta, özgür bir düsünce gelisememekte, dolayısıyla bu da mizaha etki etmekteydi. “Ortaçağda bu kalıplar içinde kalan toplumlar, kendilerine özgü bir mizah anlayısı gelistirememisler, bunun yerine kendilerine miras kalan örnekleri benimsemislerdir” (Öngören, 1998: 20).